Kitap
Fermantasyon ile Dönüşüm Sanatı
İleri Dönüşüm Sanatı Fermantasyon
2. Bölüm
Fermantasyon ve Bütünsel Sağlık
1.Kısım
Bedenimiz Bizimle Konuşur
Kendimizle olan bağlantımız zayıf olduğunda, bedenimizle olan bağlantımız da zayıf ya da kopuk demektir. Peki kendimiz ve bedenimiz dediğimizde ayrı olgulardan mı bahsederiz, kendimiz dediğimizde bedenimizi kastetmez miyiz? Beden ya da zihinden ibaret olmadığımızı, çok daha ötesi olduğumuzu idrak ettiğimizde, aslında hepsinin bütünü ve daha da fazlası olduğumuzu fark edebiliriz. Dolayısıyla bedenimiz ölse de biz var olmaya devam ederiz. Beden bizim için muazzam bir araçtır ve bu dünyada yol alamızı sağlar. Aslında bedenimiz bizimle sürekli konuşur. Bu konuşma şekli sağır olan için bağırma, feryat ya da haykırma biçiminde olan hastalıklarla yapılır. Biz bedenimizi duymaya başladığımızda bu konuşma şekli de giderek daha ince ve naif bir iletişim diline dönüşür. Bedenimize neyin iyi gelip gelmediği, ihtiyaçlarını anladığımız ve dolayısıyla bu ihtiyaçlara göre eylemlerimizi şekillendirmeye başladığımızda bedenimizle iletişim halindeyizdir. Bedenimizin konuşma şekli bizim duyma yeteneğimizle orantılıdır. Bağırıyorsa, bu bizim duymayı henüz bilmediğimizden kaynaklanır. Biz duymayı ve dinlemeyi öğrendikçe aramızdaki iletişim sezgisel
bir iletişim haline dönüşür. Bedenden ibaret olmayabiliriz ama bedenimizden de ayrı olmadığımız için bu sezgisel iletişime geçtiğimizde bedenimizin içinde gerçekten yaşamayı da öğreniriz. Yaşam geçmiş ya da gelecekte değil, yalnızca bedenimizin de var olduğu şu an içerisindedir. Anda, bedenimizle birlikte var olarak yaşamı kucaklayabiliriz. Bedenimiz ile hizalanmak bizi mevcut olan şu an içerisine merkezler, gerçek yaşama döndürür.Bedenimizin sesini duymak, daha da ötesi anlamak için kendimizi dinlemeyi öğrenmemiz gerekir. Burada anlatmaya çalıştığım kendini dinlemek, yaşlı insanların hastalıklarından yakındıklarında etrafında olan kişilerin onlara kendini çok dinliyorsun anlamında kullanıldığı dinlemek değildir. Bu dinleme daha çok bedenimizden gelen mesajları anlayarak bu mesajları okuyabilme ve duyabilmekle alakalıdır. Bu sanıldığı gibi zor değil, aksine oldukça kolaydır. Bunu yapmanın ilk adımı kendimizle bağlantıya geçebilmektir. Bedenimizle bağlantıya geçmenin en kaba yöntemi yiyeceklerle yapılır. Bedenimize hangi yiyeceğin iyi gelip, hangilerinin ona iyi gelmediğini anlamak beden dilimizi öğrenmenin ilk basamağıdır. Yiyecekleri elimine etmeden bedenimize neyin iyi geldiğini ya da zarar verdiğini anlamamız pek mümkün değildir. Elimine etmek demek, zararlı olduklarını bildiğimiz yiyecekleri yemeyi bırakıp, alerjen gıdaları da beslenme listemizden çıkartmak yani bir detoks sürecine girmektir. Üç hafta yapılacak bu detoks sürecinde bedenimiz ile kurduğumuz bağ sayesinde sesini de duymaya başlarız. Detoks sürecinin arkasından beslenmemizden çıkarttığımız zararlı olmayan ama detoks sürecini sekteye uğrattığı için beslenme listemizden çıkan bazı yiyecekleri teker teker ve belirli aralıklarla beslenmemize yeniden ekler ve bedenin bu yiyecek grubuna tepkisini ölçebiliriz. Örneğin süt ürünlerini detoks sürecinde tüketmiyoruz. Süreç bittikten sonra süt ürünlerinden yoğurdu veya peyniri üç gün boyunca günde birer kez yiyebiliriz. Bu üç gün boyunca bedenin bu yiyecekten aldığı enerjide hissiyatımızla, sindirim ve boşaltımda direk olarak kendisini gösterir. Bazen yeniden beslenmemize eklediğimiz yiyecekler bizde hazımsızlığa, çeşitli ağrılara, yorgunluk, depresif ruh halleri gibi şikayetlere bile sebep olabilir. Böylece bazı rahatsızlıklarımızın yediklerimizden kaynaklandığını anlayabiliriz. Detoks ile geçirdiğimiz üç hafta sayesinde yiyecekler görünür, bedenimiz duyulur olur. Hiçbir ayırım yapmadan her şeyi yerken bize neyin dokunduğunu bilemediğimiz için bedenin tepkilerini de ölçme şansımız yoktur. Yıllarca sıkıntı duyduğumuz bir rahatsızlığımız çoğu zaman bir yiyeceğe bağlı gelişir ve biz bunu yiyecekleri elimine etmeden neredeyse anlayamayız. Anlayıp, o yiyeceği yemeyi bıraktığımızda o rahatsızlık da hemen iyileşir. Yiyecekler bedenimizde bu kadar net bir şekilde etkilidir. Yiyecekleri sınıflandırarak, beslenmemizden çıkardıklarımızı yine sırasıyla beslenmemize eklediğimizde, bedenimizin kişiye özel olarak neyle beslenmeye ihtiyacı olduğunu kendimiz belirleyebiliriz. Yukarıdaki örnekten devam edecek olursak ilk üç gün beslenmemize yeniden eklediğimiz süt ürünlerinin sonucunu aldığımızda üç gün yine bedeni dinlendirmek için elimine diyetine devam eder, yeni bir gıda denemeyiz. Bu süre bedenin normal çalışma düzenine girmesi için verilen bir aradır. Sürenin ardından et ürünlerini ya da belki alerjen olduğunu düşündüğümüz başka bir gıdayı üç gün boyunca beslenmemize ekleyerek ölçeriz. Beslenmemizden çıkardığımız her yiyecek ya da besin gurubunu bu yöntemle beslenmemize yeniden ekleriz. Eliminasyon diyetinin sonuç vermesinin en önemli faktörü en az üç hafta yani 21 gün boyunca içten dışa tam bir detoks yapmaktır. İçten dışa detoks bölümünde bu konuyu uygulamalı olarak detaylıca anlattım, inceleyebilirsiniz.
Bedenimizi duymaya başladığımızda yaşadığımız sorunların içeriden çözüldüğünü fark ederiz. Her gün uyandığımızda nasıl hissettiğimizle ilgili kendimize biraz zaman ayırabiliriz. Bu zaman içerisinde bedenimizden gelen hislere karşı anlayış ve şefkat gösterebiliriz. Bedenimizi anlamanın yolu, hislerimizi anlamaktan da geçer, yiyeceklerle ilgili olarak bedenimizin ihtiyaçlarını karşılamaya başladığımız zaman, duygusal ve zihinsel alanlarda da kendimizi duymaya ve anlamaya daha da önemlisi hissetmeye başlarız. Hissettiklerimiz aracılığıyla bize ulaşan mesajlar bizim tarafımızdan anlaşılmadığında bu hisler yoğun duygulara dönüşür, ifade bulamamış bu yoğun duygular da sıkışıp bedenimizin farklı yerlerinde düğümlenerek hastalıkları oluşturmaya başlar. Bedenimiz bize hislerle ulaşamamıştır ama bu kez ağrılarla, sızılarla feryadını biz duyana kadar sürdürür. Bu durumda biz ona sağırlaştıkça, beden de bize daha çok bağırarak sesini duyurmaya çalışacaktır. Tüm bunları hissedememek bize normal gibi görünüyor olabilir ancak normal olan bu bağın her an sağlam bir şekilde zahmetsiz ve çabasız çalışmasıdır. Bedenimizdeki akışkan form kaybolup, katılaştığımızda duygularımızda buz tutmuş donmuş gibidir ve hissizleşiriz. Bu buzları çözmek için bedenin feryadına kulak vermekten başka yol yoktur, çünkü bedende başlayan arızalar zaten buz dağının görünen kısmıdır. Çoğu zaman başımız ağrımasa bir başımız olduğu bile unuturuz. İletişim çağında insanın kendisiyle olan iletişimini yitirmesi oldukça ironiktir ve kendisiyle iletişim kuramayan bir insanın herhangi biriyle iletişim kurması nasıl mümkün olabilir? İçeride değişimi başlatmadan, dışarıda herhangi bir şeyi değiştirmemizin mümkün olmadığını anladığımızda, değişim için içeriye bakmakta daha istekli hale geliriz. Bu istek bizde itici bir güç halini alır ve dönüşüm için eyleme geçmemizi kolaylaştırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder