Kitap- Ferda Uslu
Fermantasyon ile Dönüşüm Sanatı
İleri Dönüşüm Sanatı Fermantasyon
3. Bölüm
Benim Hikayem
4. Kısım
Ve Şimdinin Sonsuzluğunda
Şimdi, zaman kavramının dışında hatta üzerinde bir sonsuzluk hali. Hayatımız hep bir yerlere yetişmek, bir yerden bir yere gitme çabası ya da daha iyi olacağımızı düşündüğümüz yöne doğru ilerleme çabalarıyla geçiyor. Bulunduğumuz anda var olamıyoruz, sanki hep ileriye doğru sıçrama halindeyiz. İçinde bulunduğumuz ana ait olmama hissi, daha iyi olacağımızı sandığımız o zaman dilimine ulaşmak için göstermiş olduğumuz çaba, bizi hep bulunduğumuz zaman dilimi içerisinde mutsuz, tatminsiz, eksik, kaybolmuş ve yalnız kalmış hisleriyle dolduruyor. Bu durumu tam olarak kavramamız ancak bu hislerden kaçmayı bırakarak bu hislerin içinde onlarla kalabilmeyi başardığımızda gerçekleşiyor. Benim için arayış, bedensel farkındalığım geliştikçe zihinsel olarak da yaşadığım inanılmaz dönüşüm sayesinde ruhumla karşılaşmadan daha önce başladı. Ancak neyi, kimi aradığımı ve nerede arayacağımı bilmeden samanlıkta iğne aramak ya da kara bir kediyi kara bir odada aramak gibiydi bu arayış önceleri. Ruhumla yeniden ilk karşılaştığım an, kendimi bildim bileli aradığım tek gerçekliğin içimde olduğunu anladım andı. Kim bilir hangi ara nerelerde ondan hızlıca uzaklaşmış ve ayrı düşmüştüm. Bu ayrılık değil miydi tüm acılarımın altındaki yegâne gerçeklik. Zaman denilen sonsuz döngünün dışında, şimdinin sonsuzluğunda kendi Öz varlığımla karşılaştım. Yaşamın gerçekliğini kısıtlı perspektiflerimizden bakarak anlamaya çalıştığımızda, farkındalığımız oranında anlayabiliyoruz. Farkındalıkları artıran deneyimleri yaşamaktan korkmadan hayatın üzerine gitmek, olanı biteni olduğu şekliyle görüp
kabul etmek bizi hep bir adım sonrasına hazırlayıp taşıyor. Her seferinde de bu deneyimler sayesinde zenginleştirerek çoğaltıyoruz hayatı. Yaşamı üstesinden gelinebilecek bir varoluş şekli, kendimizi sürekli yarış halindeki bireyler olarak görmek, daima başarıya odaklı olarak ve hiç durmaksızın koşarsak belki yetişebileceğimizi düşünerek hedeflerimizin peşinden koşmak, ayağımız takılıp düştüğümüzde de kendimizi isyan ederken bulmak sorgulamaya götürüyor bizi. Bu sorgulamanın sonunda aslında gidilecek bir yerin varılacak da bir hedefin olmadığını, yalnızca olduğumuz yerde durabildiğimizde fark ediyoruz. Durmayı öğrenince, durabilince karşılaşıyoruz yaşamla ve kendimizle. Durursam düşerim sandığımız için onca soluksuz kalarak koştuğumuzu fark edince durabiliyor, tam da o durduğumuz yerde kocaman bir nefes alarak hayatı yeniden kucaklayabiliyoruz. O durmayı başardığımız sıfır noktasından hayatımıza baktığımızda o zamana kadar yaptıklarımızın, yaşadıklarımızın, öğrendiklerimizin ve tüm deneyimlerimizin sadece geçici hayallerden ibaret olduğu görünüyor. Geçmiş için üzülüp ağlarken gelecek için endişelendiğimiz o arada sıkışmışlık hissiyle kalakalıyor ama bu sıkışmışlık hissinin neden olduğunu da sıkışıkken asla bulamıyoruz. Aslında doğduğumuz andan itibaren kendi ellerimizle ördüğümüz bir kozanın içerisinde yaşadığımızı fark ediyoruz. Ancak kozanın içerisinden çıkınca içinde bulunduğumuzun bir koza olduğunu anlıyor ve rengarenk bir kelebeğe dönüştüğümüzü kanatlarımızı açtığımızda ancak idrak edebiliyoruz. Oysa rengarenk, kocaman, görkemli bir çift kanadımız olduğunu kozadayken hayal bile edemezdik. Kozadayken kanatlanıp uçabileceğimizi bize söyleselerdi bile inanmaz, sorgular, kaçar, direnir ve kozayı örmeye devam ederdik. Kozalarımız bizim konfor alanımız, bu yüzden onlara sımsıkı sarılıyor, bizi sıksalar da bırakmaktan korkuyoruz. O kozayı bırakmadan kanatlanamayacağımızı bilmeliyiz. Bıraktıklarımızla çoğalıyor ve dönüşüyoruz. Bedenimizden attığımız toksinlerin bize enerji olarak dönmesi gibi tıpkı.Geriye dönüp baktığımda bütün bu yolculuğun ilk adımının beslenme farkındalığımla başladığını görüyorum. Fermantasyonun benim için önemi yaşamımın her dönemde daha da arttı ve o yüzden fermente mutfağımdan önce ve fermente mutfağımdan sonra olarak hayat benim için ikiye ayrıldı.
Her şey aslında son derece basit sade ve göz önündeyken nasıl da karmaşık hale getirebiliyor insan zihni. Olanı, biteni, olacağı, şimdiyi, sonrayı, ötesini, berisini, birbirine karıştırarak ne aradığını bilmeden ve aradığından sürekli kaçarak bir dönme dolabın içerisindeymiş gibi dönerek aynı noktadan defaten geçerek ama hiç fark etmeyerek, ta ki uyanana dek. Geçmişi geçmişe, geleceği geleceğe teslim etmeden şimdiye uyanmak mümkün olmuyor. Her insanın ezberini bozan başkaca bir şey yaşaması gerekiyor illaki, ayaklar dibe değmeden, gidecek başka hiçbir yer kalmayıncaya kadar yenilmeden, karanlık kuyuya düşmeden fark edilemiyor çıkış kapısı. Zihnimiz sürekli geçmiş ya da gelecekte savrulduğu sürece anda olmayı, şimdiyi yaşamayı başaramadığımız için geçmiş ya da geleceğin projeksiyonundan baktığımız hayatı, oradan açılan pencereden görmemiz kaçınılmazken, o pencereden akseden yansımaları görüyoruz dünyamızda. Anlamak için anda olmaya ihtiyacımız var, anda olmak için de geçmiş ve gelecek hesaplarımızı kapatıp, merkezde dengelenmeye. Bu konularda derinleşmek isteyenler okurlarıma, Dönüşümde Ustalaşmak isimli ikinci kitabımı öneririm.
Yaş Değil, Yaşam Fermente Ediyor
Yaşlanmaktan korkmamın arkasında yatan asıl korkunun ölüm olduğunu fark etmemle yaşamaktan ve yaş almaktan korkmayı bıraktım ve asıl korkumun üzerine gitmeye karar verdim. Ta ki ondan korkmayı da bırakana dek.
Yıllar büyük bir hızla ve telaş içerisinde geçerken aynaya dikkatlice baktığım bir gün, ilk kez gözlerimin etrafında beni çok ürküten o minik ince çizgilerle karşılaştım.
Eyvah demek ben de yaşlanıyorum, şaşkınlığım yerini hemencecik bir panik duygusuna bırakmıştı. Ne de olsa yaşlılığın sonunda ölümdü bizi bekleyen. Bir süre aynalara ışık altında bakmaktan kaçındım, kendimi çok yakından görmezsem, deve kuşu misali başımı yere gömersem gördüğüm bu gerçeklik değişir diye düşünmüş olabilirim. Ama artık bu yeni halimle tanışmıştım bir kez, bakmasam da aksime, o halimin orada olduğunu biliyordum. İlk şaşkınlık ve paniğin ardından gelen kabullenişi yaşamak için yaşlanmayı bir paket halinde görmem gerekiyordu.
Bu paketin dışında olan kırışıklıklar ve beyaz saçlardan dikkatimi paketin içine çevirip, içinden çıkanları merakla anlamaya çalıştım. Yaşlılık paketinde, tecrübe, deneyim, bilgelik, hoşgörü, olgunluk, sakinlik, sabır, şükür, seyir... liste kişiye özel uzuyor, kısalıyor ve devam ediyordu. Gençlik sürecinde ekilenler, yaşlılık paketinde olgunlaşmış, demlenmiş olarak pakette hazır halde bekliyordu. Yani paketi yıllar süren bir uğraşla, bilerek ya da bilmeden hazırlayan bizzat biz olduğumuz için paket içeriğinden bu çıktı şu niye çıkmadı deme şansımız da bulunmuyordu. Yaşımı saklayıp, genç görünmeye çalışmanın manası olmadığını kavramak hayatımda ve gönlümde çok geniş bir pencere açtı.
Kabul yalnızca yaşlılığın değil, hayata bakışımızda da içselleştirmemiz gereken bir anahtar, içsel yolculuğun kapısını açan. Bu anahtarı elimize alıp açılan kapıdan içeriye girdiğimizde, karşımıza çıkan kocaman bir yolda hayata bakışımız bambaşka bir yöne doğru ilerlemeye başlıyor.
Zaman bize gösteriyor ki, değiştirebileceğimiz yegâne şey bakış açımız ve eylemlerimiz. Bu da kendimizi ve düşüncelerimizi fark etmekle ancak mümkün oluyor. Oysa ne çok şeyi değiştirmek için çabalayıp durduk bunca zaman, elimizde olsa tüm dünyayı değiştirmekti hedefimiz. Öyle ya bizden başka herkes ve her şey yanlış ve değişime muhtaçtı. Bakış açımızı başka bir yöne çevirdiğimizde bambaşka şeyler görmemiz sürpriz değil. Farkındalık anahtarı benliğimiz, bedenimiz, düşüncemiz ve ruhumuzun derinliklerini başka dehlizlere, bambaşka koridorlara doğru açıyor. Bir kameranın odağını ne yöne çevirdiğimizle ilgili, kareye aldığımız görüntü ve çektiğimiz fotoğraf. Odağımızı çevirdiğimiz yön karanlık kasvetli daracıksa, o odalardan çıkan resim de aynı oranda kasvetli ve karanlık oluyor.
Oysa yönümüzü teslimiyete çevirerek ilerlediğimizde bambaşka görünüyor dünya gözümüze. Değişimin içerden olduğunu kavradığımızda sır çözülmeye başlıyor ve dünyamız böyle değişiyor. Aldığımız ve verdiğimiz her nefeste hisseder oluyoruz minnet ve şükrü, yalnızca dilde değil yürekte. Yaşlandıkça, tecrübe ve deneyimin getirdiği bilgelik hazinesiyle hayata bakmak, aklı gönül ile birleştirerek ambalajı değil içerideki manayı görüp hayata yansıtmak, bu simya ile yaşamın dönüşümünü izlemek. Yapılan onca hata, yanlış, yaşanan onca elem, keder, kırgınlık, kıskançlık, kızgınlık, öfke, yıkım ve bunalımın bu yıllar içerisinde içimizde bizimle fermente olmasına izin vererek, dönüşümüne izin verdiğimizde yaşlanma paketimiz zenginleşiyor. Açalım o zaman paketi, içinden çıkan her bir güzellikle tanışalım, idrak edip, anlayalım ki hayatta bize açtığı aydınlık pencereden bakalım ve artık aydınlıkta yürüyelim.
Anlayış ezbere bilgiyi öğrenmekle oluşmuyor, bilgi kalbe inmedikçe ezberde bir yük olarak kalarak anlaşılamıyor. Kalp anlayıp, mutmain olmadan akıl anlayıp, özgürleşemiyor. Zor görünen yolların içindeki asıl ferahlık, bakış açımız değiştiğinde yaşanıyor ve zor ya da kolay ortadan kalkıyor. Yaş elli, yolun başı mı sonumu, yoksa kenarı mı bilinmez, elimizdeki kandille usulca seyrederek yürümektir artık niyetimiz kalan yolu, acelesiz, telaşsız ve sevgiyle.
Yorumlar
Yorum Gönder