Ana içeriğe atla

 

 



Kitap- Ferda Uslu

Fermantasyon ile Dönüşüm Sanatı

İleri Dönüşüm Sanatı Fermantasyon

2. Bölüm

Fermantasyon ve Bütünsel Sağlık

3.Kısım

İlaçsız Bir Yaşam Mümkün

Hayatımı Fermente Mutfağımdan önce ve sonra diye ikiye ayırdım ve bu iki bölümü de kitabın 3. Bölümde Benim Hikayem başlığı altında detaylıca anlattım. F.M. den önce bana ilaçsız bir yaşamdan bahsedilseydi buna asla inanmazdım, çünkü kendimi bildim bileli baş ağrısı, bel ağrısı, yoğun alerji sorunları ve benzeri pek çok şey için her gün çeşitli ağrı kesiciler ve alerji ilaçları içerdim, ilaçlar günlük hayatımın vaz geçilmez bir parçasıydı. 2015 yılında ilaçsız yaşanabileceğini öğrendim. O yıllardan bu zamana hayatımda ilacın yerini gerçek gıda ve şifa aldı. Konunun ayrıntılarına girmeyi ilgili bölümde yer vermek üzere bırakırken, şimdilik fermantasyon sanatının tam bir dönüştürücü olduğunu, yaşamımda ona yer açtığımda beni de dönüştürebileceğini o yıllarda öğrendiğimi söylemekle yetineceğim. Bu kitabı yazma sebebim de bu sanatı ve bana öğrettiklerini size aktarıp sizinle paylaşabilmek. Bedensel iyilik halini deneyimlemeye başladığımızda vücudunuzu toksinlerden arındırmış beslenmenizi düzeltmiş ve kendinizle olan pek çok iyilik alanını geliştirmiş oluyoruz. Fermantasyon yalnızca doğru yapıldığı zaman faydaları saymakla bitmeyen ve yaşamımızın her alanına dokunabilen bir ileri dönüşüm sanatıdır. Peki fermantasyonu doğru yapmak tanımından neyi anlamalıyız?

Bakterilerin gelişimi ve üremesi için uygun bir ortam hazırlanmadığında üretmeye çalıştığımız probiyotik bakteriler yerine, zararlı küf ve mantarları üretebiliriz. Yani bu durumda sağlık yerine hastalık üretmiş oluruz. Bu sebeple fermantasyonda ilk ve en önemli adım hijyendir. İlk adım eksik ya da hatalı yapıldığında bina zaten tamamlanmadan çöker. Yani işe başlarken ortamı zararlı popülasyonların konaklayamayacağı şekilde hijyenik şartlarda hazır etmediğimizde, fermentasyon sürecine tabi tutulan ürün, sonuca ulaşmadan küflenme olur ve bu da ürünün tamamen çöp olması anlamına gelir. Fermantasyon ile dönüştüreceğimiz gıdanın temizliği ve zirai ilaç kullanılmadan üretilmiş olması hijyen açısından ilk gerekli unsurdur. Kullanacağımız kavanoz, kazan, kaşık, kepçe gibi araç gereçler, kullandığımız suyun temizliği ve fermantasyon alanlarının havasının temizliği, işe başlamadan önce kontrol edilmeli ve süreç boyunca temiz tutulmalıdır. Hazırlık için sıcak su, sirke ve sabun ile tüm gereçler ve alan temizlenmeli ve süreç ondan sonra başlatılmalıdır. 

Fermantasyon bir dönüşüm süreci olduğuna göre kek yapar gibi bazı malzemeleri karıştırıp fırına verdiğimiz, pişince hazır olan yiyecekler kadar düz matematiğe ve basit verilere dayanmaz. Buradaki simya daha çok beş duyumuzla duyumsayarak süreçte, birlikte var olmamızı gerektirir. Fermente ürünümüzü ilk günden itibaren tıpkı bir çiçeği yetiştirir gibi takip edip, evcil hayvanımıza bakar gibi onun günlük bakımını yaparız. Onun ihtiyaçları doğrultusunda suyu mu eksilmiş, havası sıcak mı yoksa soğumuş mu, kapağı açılarak havalandırılacak mı, karıştırılacak mı gibi tüm unsurları değerlendirerek gözlemleriz. Tıpkı bedeni dinlemeyi öğrendiğimiz gibi bunların hepsini dinlemeyi öğrenirsek fermantasyonu devam eden ürün de bize anlatır. Dönüşüm ürününü duyabilmek için işin içine beş duyumuzu dahil ederiz. Kazandaki elma kulağımıza bunları fısıldamaz ama lisan-ı haliyle bizimle konuşur. Hal dilinden anlamak için hali bilmek gerekir. Fermantasyon işçileri bu hal dilini öğrenen ustalardır. Doğru fermantasyonun süreçlerini sağlıklı bir şekilde tamamlayıp ürünü sonuca ulaştırdığımızda içerisinde yüksek oranda ve çok farklı türde canlı probiyotik bakteri kolonileri üremiş olurlar. Sebze ya da meyvenin fermantasyon ile şekerinin organik asitlere, enzimlere, vitamin ve minerallere ve canlı bakteri kolonilerine dönüştüğü yolculuğun sonunda turşu sirke gibi görünen besinlerin doğal takviyeler ve hücresel anlamda canlı besinlerle dolu olduğunu fark etmişsinizdir. Toksinleri vücuttan uzaklaştırmaya yardımcı, sindirim ve boşaltım sistemini iyileştirici etkileriyle yaşamınızda bu süper besinlere yer açtığınızda doğal olarak ilaçlara o yaşamda yer kalmaz, zaten gerek de kalmaz. Konuyu toz bulutundan başlayarak anlatmamın nedeni, turşu sirke, kvass, kombu çay etiketleriyle yalnızca sıradan gıdalar gibi görünen bu besinlerin perde arkasındaki süper gücünü doğru şekilde anlamanızı sağlamaktır. İlaçlar ağrıları, alerjiyi, ya da zihinsel ruhsal birtakım sıkışıklıkları ve depresyonu gidermek için değil, yaşanan durumu baskılamak içindir. Ağrı oradadır ancak biz onu içtiğimiz hap sayesinde artık hissetmeyiz, ağrıyı hissetmek ağrıyla ve bize olan mesajı ile yüzleşmek zor gelir ve ilaçla kendimizi uyuşturmayı seçeriz. Ağrılarla yüzleşmek kendimizle ve hayatımızla yüzleşmek anlamındadır. Ağrı bize ne söylemektedir, hangi duygumuzun sıkışarak kendisini dışa vurma halidir.  Bedenimiz neyden mahrum kalmıştır ya da bizden ne istemektedir. Dışarıdan gelen ve içimize işlemeyen herhangi bir şeyin içsel olarak iyileşmemize bir katkısı olmadığı gibi, ağrıyla yüzleşmeden de ağrının mesajını almamızın bir yolu yoktur. Yüzleşmek, bizi derinleştirir, dinlemeyi, sorgulamayı, anlamayı ve anda o ağrıyla kalabilmeyi öğretir. Bunu yaptığımızda ağrı artık yoktur, çünkü mesajı alınmış ve görevi tamamlanmıştır. Bu da bizi geliştirir ve büyütür. Bu yüzleşmeler, ağrısız bir yaşama nasıl geçeceğimizi bize öğretmek için kocaman kapı aralar o kapıdan geçerek başka bir dünyanın da olabileceğini görür ve ağrısız ve ilaçsız bir yaşama adım atarız.

 

Bedensel İyileşme Olmadan Ruhsal Farkındalık Mümkün mü?

Bedenimiz iyileştikçe bedensel farkındalığımız artmaya başlar, bedenimizin bütünsel olarak fark etmeye başladıkça zihnimizin de farkına varmaya başlar ve zihinsel olarak dinginleşiriz. Aslında bu ikisinin iç içe ve aynı olduğunu fark ederek de merkezimizde hizalanırız. Zihnimiz geçmişte ya da gelecekte iken yaşam yalnızca şimdiki zamanda akar ve bedenimiz yalnızca şimdiki zamanda ve buradadır. Zihin beden ile hizalandığında geçmiş ve gelecekte nefes almayı bırakarak tüm nefes ve enerjisini şimdiki zamanda kullanır. Bu bizim doğal varoluş şeklimizdir ve bizi enerji ve canlılıkla doldururken aynı zamanda da dengeye getirir. Dengede olarak yaşamı kucakladığımızda, fark ederiz ki kafamızın içinde bizi rahatsız eden düşüncelerimiz, zamanımızı alıp hayata bakışımızı etkileyen problemlerimizin çoğu aslında geçmişle alakalıdır ve geçmişte kalmıştır. Gelecekle ilgili endişelerimiz de henüz gelmemiş bir zaman dilimi içindir ve bu zaman dilimi gelecek mi bu da belli değildir. Düşüncelerimizi bu şekilde dönüştürerek yaşamımızı dönüştürebileceğimizi fark ederiz. Dönüşüm hayatın yegâne gerçekliğiyken, dönüşümün olmadığı hiçbir alanda yaşamdan da söz edilemez. Dönüşümün olmadığı yerde yaşam sıkışır ve katı bir form alır. Fermantasyon bu dönüşümün adeta bize sergiler ve sürekli dönüşen kendimize de dönüp bakmamızı sağlar. Sürekli fermente olan bedenimizde hücresel anlamda her an dönüşerek değişiyoruz ve hiçbir an bir önceki anda olduğumuz kişiyle aynı kalmıyoruz. Geçmişimizden özgürleşmek ve geçmişi bırakabilmek bedenimiz hastalığa sebep olan birikmiş toksin yükünden kurtulmasıyla başlar. Beden arındıkça zihin arınır ve denge unsuru oluşmaya başlar. Bedenimiz toksinlerle doluyken farkındalığımızın düşük olmasının nedeni, bedensel enerjimizin büyük çoğunluğunun bu toksinlerle uğraşmasıdır ve yaşam için yeterli enerjimizin kalmamasıdır. Unutmayalım yaşam yalnızca şimdinin içerisindedir. Birikmiş toksinler bize hastalıklar olarak kendisini gösterirken, zihnimizdeki geçmiş takıntılarımız, travmalarının ve gelecek endişelerimiz, kaygılarımız da enerjimizin geri kalan kısmını kullanır. Enerji kaçaklarını fark etmek bedenin farkındalığıyla mümkün olabilir. 

Çarkın dişlileri gibi birbirine bağlı çalışan sistemi onarmanın birinci adımı farkındalıktır. Tüm bu enerji kaçakları tespit edilerek, üzerinde çalışılıp farkındalığımızı tek bir ana getirildiğimizde enerjimiz yükselir, daha zinde, kolay odaklanan, kendimizle ve hayatla barışık bir hale dönüşürüz. 

Kendimize yani içeriye doğru attığımız ilk adımla tüm kapıların ilki olan farkındalık kapımızı da aralamış oluyoruz. Sabır ve sebatla yürümeye başladığımızda diğer kapılarda bize teker teker açılır, biz sadece izin verir ve o kapılardan geçmeye niyetli olursak bedensel farkındalığımız zihinsel ve ruhsal alanlara da taşınarak bizi çok daha ötesine, gerçek Öz-benimize ulaştırabilir. 

Korku, endişe ve acı ile sınırlar çizdiğimiz zihnimizin aslında bir sınırı olmadığını sonsuz olduğunu fark etmenin yolu kendi önümüzden çekilmemizdir. Bedenimiz ağrılar ve hastalıklar içerisindeyken elbette zihnimiz de sadece bu sınırlar içinde kalarak bu alanda sıkışır. Ruhsal farkındalık ya da manevi yollarda ilerlemenin de anahtarı bedensel olarak zinde ve sağlıklı olmaktır, Atatürk’ün sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözü de bize bunu çok güzel anlatır. Her gün kendimize ayırdığımız zamanda bedenimizin daha sağlıklı zinde ve enerjik olması için yaptığımız eylemler bizi sonuca taşır. Enerjimizi nereye kullanırsak o noktadan bize o enerji yükselerek geri döner. Yoga ya da meditasyon gibi bedenin ve zihnin farkındalığını arttıran eylemlerle geçirdiğimiz zamanlar bize fazlasıyla farkındalığımızı daha üst noktalara taşıyacağımız şekilde döner. Hayatımızı şikâyet ederek, sahip olamadığımızı düşündüğümüz şeylere üzülerek geçirdiğimizde, odağımızı dolayısıyla enerjimizi bu konulara yönelttiğimiz için şikayet edecek şeyleri yaşamımızda arttırmış oluruz. Sevgi ile hayata baktığımızda şükür, minnet, neşe ve huzuru hayatımıza çeker ve çoğaltırız. Bir yerimiz ağrırken, hastayken, yorgun bitkinken şükretmek bize çok daha zor gelir, bu yüzden genel sağlık ve refah halimizi iyileştirmek frekansımızı da yükseltir. Acılar, hastalıklar durduk yere hayatımıza girmezler, hepsinin altında okumamız gereken mesajlar vardır ve bu mesajlar bizi silkeleyip kendimize getirerek en yüksek potansiyelimizi keşfetme yolunda bizi teşvik etmek için oradadırlar. Kendimizden kendimize gönderdiğimiz mektuplardır bu mesajlar. Onları açıp okuduğumuz zaman ancak onun içerisinden çıkabilir, içinde bulunduğumuz duruma bir adım geriden daha sağlıklı bakabiliriz. Tıpkı bağırsak floramızın dengelenmesi gibi beden ve zihinsel olarak dengelendiğimizde ruhumuzla da hizalanmaya başlarız. Böylece beden ve zihinden ibaret olmadığımızı fark eder ve bunun çok daha ötesindeki varlığımızın bilincine uyanabiliriz.

Bedenimiz doğaya ait olduğu için doğayla her temas ettiğimizde varlığımızı da en derin şekilde hissederiz. Doğaya bizi bu kadar çeken ve bizi evimizde hissettiren sadece bedenimizin doğayla olan ilişkisi değil aynı zamanda doğada bol bol bulunan yaşam enerjisidir, bu enerjiyle ruhumuza da temas ederiz. Her soluk aldığımızda bu yaşam enerjisini bedenimize alır dönüştürür ve yeniden bırakırız. Soluk alışverişlerimizde gerçekleşen bu dönüşümde aldığımız yaşamı verirken içimizdeki kızgınlık, öfke, acı korkuya mı yoksa sevgi hoşgörü, şefkat ve huzura mı dönüşür yaşam bizden geçerken. Yaşamı nefes ile dönüştürürken verdiğimiz nefes her neyle dolu ise, işte tam olarak yeniden alacağımız da odur. Verdiğimiz katlanarak bize yeniden döner. Nefes bunun en küçük örneğidir. Dolayısıyla kendimizden başka değiştirilebileceğimiz bir şey ya da birisi yoktur. Değişim ve dönüşüm tek bir nefesle dahi mümkündür. Rumi dün zekiydim dünyayı değiştirmek istiyordum, bugün bilgeyim kendimi değiştiriyorum demiştir. Dışımızda şekillenen dünyada değiştirecek herhangi bir şey olmadığını, içimize şekil verdiğimizde dışarısının değiştiğini fark etmek aydınlanmış bir bilinç seviyesidir. Bu bilinçten yoksun olarak süren bir yaşamda dünyanın tuzaklarla dolu, güvenilmez, zor ve acımasız olduğunu düşünür ve yaşamı bu pencereden görürüz. Değişimin sadece içeriden başlayabileceğini anlamak, kendimizi değiştirdiğimiz zaman zaten dünyamızın değişeceğini fark etmekse bir üst bilince geçmekle mümkündür. Kendimizden gelen mesajları dinlemeye başladığımız zaman iyileşmeyi, her türlü bolluk, bereket huzur ve mutluluğu da dışarıda aramayı bırakırız. İçsel zenginliğimizi bulduğumuzda dışarıda hiçbir şey olmadığını fark etmiş oluruz.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ev Yapımı Cildi Besleyen Krem Yapılışı

Beslenme deyince aklımıza, vücudumuza sadece oral yolla alınan besinlerin gelmesi doğal . Ancak cildimize de temas eden her şeyin derimiz tarafından emilip, kanımıza  karışması gibi bir gerçek var. İşte bu yüzden, ev temizliği, kişisel temizlik ve bakım ürünlerinde kimyasaldan arınmış doğal ürünlere yönelmediğimiz sürece tam anlamıyla doğal beslenmiş olamayız. El, yüz, vücut kremlerinde de bir sürü zararlı kimyasalın, boyanın, parfümün, raf ömrünü uzatan koruyucu katkı maddelerinin olduğunu  tahmin etmesi zor değil. Ufak bir araştırmayla kozmetikte kullanılan zehirlere kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Havalar soğumaya başlayınca ellerimin doğal nemini kaybettiğini ve cildimin kuruduğunu fark ettim. Evde kantaron yağı olduğu için, bir müddet kantaron yağı uyguladım ama pek bir faydası olmadı. Kantaron sıvı bir yağ olduğu için ciltte uzun süre kalmıyor. Ben de başladım kremleri araştırmaya. Güzel bir tarife ulaştım ama her zamanki gibi tarifi birebir uygulamak yerine kendime göre mo

Probiyotik Turşu Tarifi

Yazın probiyotik destek için küçük körpe salatalıklardan turşu yapmak istediğimde, mükemmel sonuç verecek doğru oranlı bir turşu tarifi aramaya başladım. Aklımda olan kendi yaptığım sirkelerle mis gibi ev turşusu yapmaktı. Hatta ön hazırlık olarak sirkemi bile yapıp hazırlamıştım. Nette turşu hakkında bilgileri okurken, okuduklarım tüm bildiğim doğruların aslında yanlış olduğunu, turşuyla ilgili bilmediğim ne kadar da çok şey olduğunu bana gösterdi, Meğer probiyotik olarak kurulan turşuya sirke, limon, limon tuzu ilave edilmezmiş. Gerçek probiyotik fermente turşular s adece sebzeler ve  kaya tuzu ile olurmuş. Bu şaşırtıcı bilgiye ulaşınca turşuya bakış açım değişti. Turşu için hazırladığım ev sirkelerini bir kenara koyup hemen fermente turşular yapmak için kolları sıvadım. Gerçek probiyotik turşu ile tanışmam böyle oldu. Yaptığım turşular  sadece doğal, sağlıklı, probiyotik ve fermente olmakla kalmadı aynı zamanda şimdiye kadar yediğim en lezzetli turşular oldu. Turşu t

Doğal Fermente Elma Sirkesi

Evde sirke yapmak,bir kere başlayınca vazgeçemeyeceğiniz bir hobi gibi aslında. Sirke yapmanın mantığını anlayıp, bir kaç başarılı deneme de gerçekleştirince her mevsimde, elinize geçen her meyveyle yapabileceğiniz bu doğal sağlık iksirinin yapılışı aslında çok kolay. Bir kaç püf noktasını bilmek ve her fermente gıda gibi biraz sabırlı olmak sirke yapmanın altın kurallarından. Marketler sirke doluyken, hele ki bu kadar ucuzken neden kendimi yorup evde yapmak için uğraşayım ki diyorsanız, buyurun aşağıda yazılanlara bir göz atın. Endüstriyel üretimle yapılan sirkeler saatler içerisinde olurken, geçirdikleri süreç fermantasyon değil, rafinasyondur. Oysa sirke fermente  bir gıdadır, en azından öyle olması gerekir. En basit ev sirkesinin oluşması bile 2-3 ay vakit alır. Sağlık için faydalı olan sirke sizce hangisi?