Kitap- Ferda Uslu
Fermantasyon ile Dönüşüm Sanatı
İleri Dönüşüm Sanatı Fermantasyon
2. Bölüm
Fermantasyon ve Bütünsel Sağlık
2.Kısım
Fermente Temizlik Mikro Temizliktir
Mikrop kelimesi bize, hastalığı ve pisliği çağrıştıran, pis ve kötü olan, uzak durulması gereken gözle göremeyeceğimiz kadar küçük canlıları ifade eder. Hatta bazen sinirlendiğimiz kişilere karşı hakaret olarak kullandığımız bir kelimedir. Mikropların tamamının sağlığımıza zararlı olmadığı hatta büyük bir kısmının varlığının bizim için hayati önem taşıdığını anlamamız kitabımızın ana konusu olan fermantasyon sanatını anlamamızda önem taşır. Dost mikropların kendi alanlarını korumak için yaptıkları temizliğin farkındalığıyla onlara zarar vermeden aksine fayda sağlayarak zehirli kimyasallardan uzak bir temizlik benimsediğimizde, yaşayan temizliğin tohumlarını atmış ve mikro temizlikle tanışmış
oluruz. Yaşadığımız mekanlar, kullandığımız tabak çanaklar ya da giydiğimiz giysilerin temizliğinde fark etmeksizin mikro temizlikten faydalanabiliriz. Kimyasal silahlarımızı bir kenara bırakarak dost olduğumuzu göstererek ilk adımı atabiliriz. Temizlikte kullandığımız malzemeleri yakından incelediğimizde bu ürünlere dokunmanın, solumanın, yanlışlıkla içmenin, cilde temas ettirmenin sağlığımızı tehdit ettiğini üzerlerindeki etiketlerden de kolayca anlayabiliriz. Bu sözde temizlik malzemelerinin sürekli olarak hayatımızın her alanında yer aldıklarını ve onlarla temas ettiğimizi göz önünde bulundurursak sağlığımıza olan etkilerini de hemen anlayabiliriz. Yaptığımız temizlikle her seferinde temizlerken aslında kirlenir ve kirletiriz. Zarar verdiğimiz ve kirlettiğimiz yalnızca kendi sağlığımız, bedenimiz ya da yaşadığımız mekanlarla sınırlı kalmayıp aynı zamanda dünyamızdır da. Evet yeşil mavi dünyamız bu zararlı kimyasal ürünler sayesinde biraz grileşmiş durumdaysa bunda acaba her birimizin ne kadar katkısı vardır. Bu sorunun yanıtını vermek bile kalbinizde bir burkulmaya neden oluyorsa, diğer nedenleri de işin içine ekleyince kirletmeden de temizlik olabileceğini duymak ve bu temizliği öğrenmek sizi mutlu edebilir. Ciğerlerimizi, floramızı, cildimizi, bedenimizi, eşyalarımızı, kıyafetlerimizi, kullandığımız tabak ve tencerelerimizi, içinde bulunduğumuz mekanları, çevremizi ve dünyamızı kirletmeden, doğasına uygun, bilinçli ve etkin temizlik yapmak pekâlâ mümkündür. Doğal florayı koruyan ve besleyen bir temizlikle desteklediğimiz simbiyotik sistem sayesinde zararlı mikroorganizmalardan korunurken, kendimize ve dünyamıza da gereken hassasiyeti, önemi ve sevgiyi göstermiş oluyoruz.Bütünsel bir iyileşme ve şifa ancak bütünsel bir bakış açısı ile mümkündür. Bedensel olarak toksinlerden arınırken, zihinsel detoks için de gerekli olan doğamıza dönmektir. Doğamızla hizalandığımızda özümüzle hizalanır, içten dışa doğru iyileştiğimizi fark ederiz. Geleneksel temizlik yöntemlerini günümüze uyarlayarak yeniden benimsemekle hayatımızda gereksiz ve zararlı olan diğer tüm fazlalıklardan da kurtulmuş oluruz. Su, sabun, sirke temelinde geliştirdiğimiz ve uçucu yağlarla etkilerini ve kokularını da istediğimiz gibi değiştirdiğimiz temizlik ürünlerini kendi mutfağımızda yemek hazırlar gibi hazırlayabiliriz. Bu kişisel devrimi kendi mutfağımda başlatıp, Fermente Mutfağımda aynı formülleri bir sistem dahilinde üreterek devam ettiren kişi olarak, bunun mümkün ve sürdürülebilir olduğunun canlı kanıtı olarak bu kitabı kaleme alıyorum. Fermente temizlik bölümünde konuyu daha detaylı olarak ele alacağım.
Kişisel Bakım mı? Kişisel yıkım mı?
Kişisel bakım deyince aklımıza temizlik, bakım, güzel kokmak gibi başlıklar geliyor. Elimizi yıkamak, dişimizi fırçalamak, her gün duş almak ya da saçlarımızı yıkamak, dışarı çıkarken dış etkenlerden korunmak için cildimize krem sürmek, dışarıya çıkarken ter kokmamak için koltuk altımıza kullandığımız deodorant, günlük hayatımızın vaz geçilmez bakım şekilleri. Peki her gün kullandığımız kişisel bakım ürünleri bize kişi olarak gerçekten bakıyor mu yoksa kişisel olarak bizi öldürüyor ve yıkıyor mu? Diş macununu ele alalım, diş macunlarının içerisinde neler olduğunu, hemen banyoya giderek kullandığınız diş macununun etiketini okuyarak görebilirsiniz. İçinde bulunan pek çok maddenin ciddi bir şekilde sağlığı tehdit eden kimyasallar olduğunu neredeyse içerisinde doğal olan hiçbir şeyin olmadığını, hatta parfümlü tatlı birer deterjan olduklarını anladığınızda biraz da üzülebilirsiniz. Yıllardır dişlerimi temizlediğini düşündüğüm diş macunlarının nasıl da beni ufak ufak zehirlediğini anladığımda, dişlerimi neyle fırçalayacağım sorusuyla Bentonit Killi Diş Macunumu 2015 yılında yapmıştım. Kendi dişerim için yaptığım macundan binlerce kişinin faydalanacağını bilmiyordum o zamanlar, şimdi iyi ki yapmışım diyorum. İnsanlara fayda sağlamak ve bütüne sunduğumuz hizmetle gerçek insan olma yolunda ilerlerken, şifayı paylaşmanın, iyilik halinin kalıcılığını sağladığı bilinciyle hareket ediyorum. Diş macununa dönecek olursak her şeyi bir kenara bırakıp sadece florun bile zararıyla yüzleştiğinizde o diş macununu hemen aldığınız yere geri bırakmak hatta atmak isteyeceksiniz. Peki kullandığımız diğer kişisel yıkım ürünleri, deodorantlar, kremler, sabunlar, şampuanlar, parfümler vs… onlar masum mu dersiniz? Tamamen dolgu malzemelerinden, sentetik kokulardan ve birçok farklı kimyasal bileşenden meydana geliyorlar, cilt floranızı, ciltte bulunan simbiyotik ortamı, cilt bariyerini yok ederek, cildinizi dolayısıyla bedeninizi savunmasız halde bırakıp, mikrop bakteri ve virüslere açık hale getiriyorlar. Koltuk altına sürülen ve terlemeyi önleyen deodorant markaları, şimdilerde günah çıkartma politikası izleyerek terlemeyi değil ter kokusunu önlüyoruz sloganıyla aynı kimyasalları yine çok özel olan koltuk altı bölgemize sürmeye devam etmemiz için reklam yapıyorlar. Bedenimizde bakım yerine yıkım yaşamak istemiyorsak geliştirmemiz gereken önemli bir alışkanlık da etiket okuma alışkanlığıdır. Etiketlerdeki kodlar ve yabancı isimler gözünüzü korkutuyorsa küçük bir tüyo vereyim, etiket içeriğinde ne kadar az bileşen varsa o ürün o kadar temiz ve doğaldır. Cildimiz ve dişlerimiz konusu böyleyken ya saçlarımız için kullandıklarımız. Saçlarımız bedenimizin içi ve dışarısı arasında iletişim sağlayan doğal kablolar gibidir. İletişim sağlarken elbette dışardan içeriye saçımıza sürdüğümüz kimyasalları ya da doğal bitkisel yağları da taşırlar. Bedenimiz sağlıklıysa saçlarımızın da sağlığından söz edebiliriz. Kullandığınız şampuanlar ve bakım kremlerine bakım yağlarına baktığınızda saç tellerinizi katman halinde silikonla kapladıklarını görürsünüz, içerdikleri kanserojen kimyasallarla acaba saç tellerimiz içimize neleri taşıyorlar. Saçlarımızın üzerinde de cildimizin üzerinde olduğu gibi doğal bir bariyer bulunur. Bu bariyer saçlarımızın doğal nem ve yağ dengesini ayarlayıp muhafaza eden ince bir tabakadır. Peki bu tabakayı sıyırıp atarsak ne olur, saçlarımız tabii ki korumasız kalır, yağ ve nem dengesini kaybeder, yağlılık, kuruluk, dökülme, kırılma, incelme ya da kepek gibi saçlarda ya da kafa derisinde çeşitli cilt sorunlarının yanı sıra saçlarda geç uzama ve güçsüzlük doğal halimiz olur. Tüm bunların olmasıyla bu konularda bize kullanmamızı söyledikleri pek çok endüstriyel bakım ve hatta tedavi ürünüyle kendimizi baş başa buluruz.
Böylece bizler, benim saçım yağlı, benim saçım kepekli, benim saçım geç uzar gibi pek çok tanımı alıp sahipleniriz. Kendimizi neyle tanımlarsak o tanım bize yapışır ve biz ona dönüşür onun gerçekliğiyle sınırlarımızı dar bir alanda çizmiş oluruz. Hastalıkla kendimizi tanımlayıp, ben şeker hastasıyım diyorsak hastalığı sahiplendiğimizi ve kendimizi hastalıkla tanımladığımız fark edebiliriz. Bu noktada şeker hastası olduğu için böyle olduğumuzu değil, böyle olduğumuz için şeker hastası olduğumuzu fark edersek büyük dönüşüm başlamış olur. Seçtiğimiz kelimeler ve tanımlara dönüşmek bu kadar kolayken, bunu fark ettiğimiz noktada dönüştürmek de aynı kolaylıktadır. Saçlarımızla ilgili sorunlar yaşadığımızda yine çözümü dışarıda aramak için eczanenin ya da güzellik merkezlerinin yolunu tutabiliriz. Dışarıda bulacağımız her çözümün geçici olduğunu ve hiçbir sorunun çözümünün dışarıda olmadığını anladığımızda ise sorunun üzerini örten etkenleri fark ederek ve köküne inebiliriz.
Zararlı kimyasal içerikli bakım ürünlerini, işlenmiş gıdaları, şarküteri ürünlerini, hayvansal ürünleri, şeker ve glüteni hayatınızdan çıkardığımız, onların yerine fermente besinler, bitkisel enerjisi yüksek yiyecekler, faydalı yağları, tohum ve baklagillerle beslendiğimizde değişim hemen görünür olur. 21 günlük bir detoks programı uyguladığınızda bedeninizde ve zihninizde olan değişiklikleri daha net gözlemleyebilirsiniz. 21 günün sonunda size zarar verdiğini net olarak gördüğünüz pek çok şeyi bırakmakta zihniniz de artık direnç göstermeyi bırakır. Bedenimiz her an yoğun bir toksin kokteylinin saldırısı altındayken neyin bize zarar ya da fayda sağladığını anlamamız mümkün olmaz. Minimalist bir yaklaşımla tüm beslenme ve bakım ürünlerimizi bir kenara bırakıp, yalnızca doğal ürünlerden oluşan minimal ürünlerle 21 gün geçirmek ve bu konuda 3 hafta sebat göstermek bize neyin iyi gelip neyin iyi gelmediğini anlamamız için yeterli süredir. Bu süre zarfında bedenimizle iletişime geçer, onu duymaya ve anlamaya da başlamış oluruz.
Saçlarımızı doğal sabunlarla yıkamaya başladığımızda neredeyse ilk hafta boyunca saçlar ve kafa derisi üzerine yapışmış ve saçları kaplamış olan kimyasallar saç tarafından kusulur. Bu kusma işlemi esnasında saçı yapış yapış hissedenler olduğu gibi saçta tiftiklenme ve keçeleşme gibi durumları da yaşamak sürecin işediğini gösterir ve bu durumun tek çaresi de sürecin işleyişine müsaade ederek sabır göstermektir. Birkaç gün ya da bir haftada durum zaten düzelir. Ardından die-of sendromunun bölgede görülmesi süreci de bağırsak hasarı yüksek olan kişilerde genellikle kafa derisinde sivilcelenme şeklindedir. Sivilcelerin tamamen düzelmesi de bir ya da iki hafta sürebilir ve tabi beden arındıkça sağlık saçlarda da görünür olur, ışıldayan sağlıklı saçlar size bu kısa süreçte yaşananları da hemen unutturur. Sabun dediğimde, İçerisinde parfüm olan sabun bazından yapılmış, boyalı, kokulu sabunları kastetmiyorum elbette. Doğal ve faydalı yağlardan yapılan geleneksel artizan sabunlardan bahsediyorum. Doğal sabunla saçınızı yıkamaya geçtiğiniz zaman canlı sirke ile durulama yaparak duşu sonlandırdığınızda yeniden saç ve cilt floranız ve doğal bariyeriniz oluşur. Bedenimizin bilgeliği ve her an kendisini yenilemeye adanmışlığı sayesinde zararın neresinden döndüğümüzle orantılı olarak iyileşme zamana bağlı olmakla birlikte, dönüşünüzle birlikte başlar. Kendimizden ne oranda uzaklaşmış ve doğamızdan ne kadar ayrı düşmüşsek, uzaklaşmak için gittiğimiz aynı yolu geri yürüyerek kendimizle hizalanabiliriz. Yolun uzunluğu sizin ne kadar uzağa gittiğinize bağlıdır. Zararın neresinden dönersek, dönüş yolumuz da kısalacağından bizim için kârdır. Yapmamız gereken tek şey bedenimizi duymak ve kendi önümüzden çekilmek. Sadeleştirdiğimiz banyomuzda artık onlarca krem, bakım ve temizlik malzemesi yerini alan yalnızca birkaç tane doğal ürün olması, bütünsel sağlığımız için gerekli alt yapının da oluşumuna destek verir.
Yorumlar
Yorum Gönder