Yarım Asırı Geride Bırakırken,
Ferda...
İnsan da Fermente Olur
Yaşlanmaktan korkmanın arkasında yatan asıl korkumuz olan ölümü görünce bıraktım korkmayı ondan.
Yıllar hızla ve telaş içerisinde geçerken aynaya dikkatlice baktığım bir gün görmüştüm o minik ince çizgileri, ilk kez gözlerimin etrafında. Çok ürküttü beni o gün bu çizgiler.
Eyvah yaşlanıyorum, şaşkınlığı panik duygusuna bırakır hemencecik kendisini. Ne de olsa yaşlılığın sonunda ölümdür bizi bekleyen.
İlk paniği geçiştirince aynalara dikkatle bakmaya bir süre korkup, bakmayınca gerçek değişir sanarak kaçmıştım. Ama artık o yeni halimle tanışmış, bakmasam da aksime, o halin orada olduğunu biliyordum.
İlk şaşkınlık ve paniğin ardından gelen kabullenişi yaşamak için yaşlanma paketinin içindekileri açmadan biraz da olsa görmem, fark etmem gerekti. Paketi göremeyenler ilk çizgilerle karşılaşınca botoks için doktora gittiler bile.
Paketin dışındaki kırışıklıklar ve beyaz saçlardan dikkatimi paketin içine çeviriyor ve içinden çıkanları merakla anlamaya çalışıyorum.
Tecrübe, deneyim, bilgelik, hoşgörü, olgunluk, sakinlik, sabır, şükür, seyir... Liste kişiye özel uzuyor, kısalıyor. Gençlik sürecinde ne ektiysek, yaşlılık paketinde onu olgunlaşmış, demlenmiş olarak buluyoruz.
Pakete hiçbir şey ekmeyenlerin doktora gitme telaşını bir kez daha anlıyorum. Kabullenmek zor geliyor başta beyaz saçları ve ince çizgileri.
Yaşımızı saklayıp, genç görünmeye çalışmanın manası olmadığını kavramak hayatımızda ve gönlümüzde çok geniş bir pencere açıyor.
Kabul ilk anahtar, kapıyı açan ilk şifre. Kabul yalnızca yaşlılılığın değil, hayata bakışımızda da içselleştirmemiz gereken bir yüce anahtar. Bu anahtarı elimize aldığımızda açılan kapıdan dışarıya çıkan pek çok anahtar ve şifre ile hayata bakışımız bambaşka yönlerde ilerleyebiliyor.
Zaman bize gösteriyor ki, değiştirebileceğimiz yegane şey bakış açımız ve eylemlerimizdir. Oysa ne çok şeyi değiştirmek için çabalayıp durduk, elimizde olsa tüm dünyayı değiştirmekti hedefimiz. Öyle ya bizden başkaca herkes ve her şey yanlış ve değişime muhtaçtı.
Başımızı başka bir yöne çevirdiğimizde bambaşka şeyler görmemiz sürpriz değil. Farkındalık anahtarı ile fark ettiğimiz benliğimiz, bedenimiz, düşünce ve ruhumuzun derinlikleri başka dehlizlere, bambaşka koridorlarda ilerlememiz için yeni yollar açıyor.
Bir kameranın odağını ne yöne çevirdiğimizle ilgili kareye aldığımız görüntü ve çektiğimiz fotoğraf. Odağımızı çevirdiğimiz yön eksiklikler ve şikayetken, o kapıdan çıkan tatminsiz ve depresif koridorlardan çıkmamız nasıl beklenebilir.
Oysa başımız kabul ve ardından açılan kapıdan giren sabır ve şükür şifrelerine çevrildiğinde bambaşka görünür dünya gözümüze.
Sahip olmadıklarımız değil, sahip olduğumuz sayılarla ifade edilemeyecek kadar şükür konusu ile karşılaşırız önümüze açılan yolda. Aldığımız her sağlıklı nefes için, sağlıkla çalışan her organımız ve azamız için şükretme arzusu ile dolar kalbimiz.
Bakış açımız değişince artık şikayet değil, şükür eder oluruz. Bazen zorlanırız hayatın bizi zorla soktuğu labirentlerde ve eski alışkanlıklarımız şikayet cümleleriyle yeniden gelir düşüncemize ve oradan da tabii dilimize. Hemen derin bir nefes alıp tekrar kalpten hatırladığımız tek bir şükür sebebi bile yeniden yolumuzu bulmamıza, zihnimizi labirentte boğulmadan aydınlığa yöneltmemize sebep olur.
Yaşlandıksa, tecrübe, deneyim ve bilgelikle donandık. Baş gözümüzü, gönül gözümüz ile birleştirip ambalaja değil, paketin içine çevirerek içerideki hazineleri hayata yansıtmanın hazzını yaşamayı öğreniyoruz şimdilerde usul usul.
Yapılan onca hata, yanlış, elem, keder, kırgınlık, kıskançlık, kızgınlık, yıkım ve bunalımın bu yıllar içerisinde bir yerlerde fermente olarak bize çok güzel bir yaşlanma paketi halinde hediye edileceğini birileri bize anlatsaydı ki anlatmışsa da anlayamazdık, inanmazdık.
Açalım o paketi, içerisinden çıkan her bir güzel hediyeyle tanışalım, onları idrak edelim, onları anlayalım ki hayata o hediyelerin bize açtığı aydınlık pencerelerden bakalım ve aydınlıkta yürüyelim.
Anlayış bilmekle ya da öğrenmekle oluşmaz. Kalp anlayıp, mutmain olmadan akıl anlayamaz.
Kalbimi açıp güzelliklere,
Yönümü çevirip istikamete,
Kalan hayatımda bu nazarla yürürken,
Kimin umurunda saçımdaki beyaz telden,
Yüzümde oluşan ince çizgilerden.
Her bir tel ve çizgi bir nişanedir,
Geçtiğim zor yollarda edinilen.
Zor yollar bitmez ömürde. Yolu zor yapan, yolda yürürken karanlıkta kalmaktır. Elimizde bir kandil var artık gençlik yıllarında doldurduk o kandili, çile yağıyla fermente ederek.
Yaş elli, yolun neresi? Başı mı sonumu, yoksa kenarı mı bilinmez? Kenarında durup, nefes alıp, dinlenip bir süre, sonra usul usul yürümektir niyetimiz kalan yolu acelesiz ve telaşsız.
Dünya hayatı elbette yine yapacaktır cilvesini, salacaktır elemini, kederini, neşesini, coşkusunu, arzusunu üzerimize. Unutursak yolumuzu, kaybedince yönümüzü,
Elli yılın nişanelerine bakıp hatırlıyorum ben elimdeki kandili ve çok şükür ediyorum o eli de kandili de, bunları anlayan bu kalbi de verene.
Sevgilerimle
Ferda...
Şükür ki bu yazıyı okudum.Ferah bir huzur buldum.Sanki bir dost muhabbeti buldum.Ruhum doydu, gönlüm doydu, aklım duydu;doyumsuz bir sohbet buldum. Gönlünüze sağlık.
YanıtlaSilGönülden akan, gönle ulaşırsa yerini bulur. Sevgiyle. Teşekkür ederim.
Sil