Çok değil, bundan yaklaşık iki yıl önceydi, dudaklarım mosmor olup nefes alamaz bir şekilde akşamın
bir saati ambulansla acile kaldırılışım.
Yapılan kan
testleri neticesinde kan yıkımı yaşadığım ortaya çıktı ama sebebi belli değildi
tabi. Ardından gelişen akut böbrek yetmezliği olayın gizemini daha da arttırdı.
Acilen
gittiğimiz GATA dan Cerrahpaşa’ya yine ambulansla sevk edildim aynı gece.
Kan yıkımı
ve ardından oluşan böbrek yetmezliğinin sebebini bulmak için günlerce araştırma
ve tetkikler yapıldı. Her gün benden alınan kanın haddi hesabı olmadığı gibi,
çıkan sonuçlardan da bir neticeye varılamıyordu.
Tabi bu
sırada beni diyalize bağladılar. Sürekli verilen serumlar yüzünden tüm vücudum
balon gibi şişmişti ve böbrekler tamamen çalışamaz duruma geldi.
Bu esnada
anemi yüzünden birkaç kez, birkaç ünite kan nakli yapıldı.
Tam 15 gün
boyunca neredeyse her gün diyalize bağlandım. Bu esnada beni bu hale neyin
soktuğunu araştırmak adına böbreğe biyopsi yapıldı.
Hastaneye
kaldırılışımın 20. Gününden itibaren böbreklerim nihayet tekrar çalışmaya başladı
ve kısa surede kanda böbrek değerlerim düşerek normal değerlere indi. Doktorlarımın ilgisi ve yardımıyla her geçen gün iyi gitmeye başladım.
Toplamda 1 ay
Cerrah Paşada yattım. Sonuç olarak tamamen iyileştim ancak kâbus gibi ölümle
burun buruna meçhuller ve ağır depresyon eşliğindeki bu bir ay gerçekten
hayatımın en unutulmaz bir ayı oldu.
Biyopsi
sonucu, taburcu olmaya yakın belli oldu.
Bu kâbusu
yaşama sebebim ise içmiş olduğum antienflamatuar bir ağrı kesiciye alerjik
reaksiyon olarak biyopsi raporunda yer aldı.
Alerji zaten
çocukluğumdan gelen beni en çok zorlayan kronik rahatsızlığımdı. Oda tozuna,
akara, çiçeğe, doğaya, güneşe, aklınıza gelebilecek her şeye alerjim vardı ve
yılın 12 ayı her gün alerji hapı kullanıyordum. Yazları da üzerine kortizon
iğneleri yaptırıp ancak bu şekilde yaşamımı sürdürüyordum.
Diyelim ki
alerji hapım o gün bitti ve ben almaya zaman bulmadım “neyse yarın alırım”
dedim. İşte böyle zamanlarda gece yarısı hapşırık ve kaşıntıyla başlayan
ardından çok kısa surede giderek öksürük ve nefes darlığına ve gözlerimin
yüzümün şişmesine kadar giden krizler sonucu nöbetçi eczane aradığım çok
olmuştur.
Alerji
geçmişimi göz önüne alırsak aslında biyopsiden çıkan sonuç beni hiç şaşırtmadı
şaşırtmamasına ama neredeyse, beni en az yaşadığım akut böbrek yetmezliği kadar
çok üzdü.
Yani
iyileştiğime mi sevineyim, ağrı kesici içemeyeceğime mi üzüleyim gerçekten tam
bir ikilemde kaldığımı hatırlıyorum.
Kendimi
bildim bileli yani ilk okuldan bu yana migrenim vardı ve ben ağrı kesicileri
hiç tek tek yutmazdım. En az iki, bazen dört adet. Şimdi nasıl bu inanılmaz ağrılarla
baş edecektim, bunları düşünmek bile migrenimi tetikliyordu.
Doktorlara
danışıp sorduğumda parasetamol ağrı kesicileri kullanabileceğim yönünde bilgi
aldım ama hiçbir ilacın ve hapın garantisi yoktu artık benim hayatımda ve tekrar
alerji yapmayacağına da inancım.
Neyse ki
hala hafif dozlu parasetamol ağrı kesicileri kullanabilecektim yoksa ilaçsız
nasıl yaşardım. Tabi alerji ilaçlarımı da sordum hemen ve onlara da izin çıktı.
Sonuçta henüz o haplar için hastanelik olmamıştım, elimden ilaç dışında da bir
çözüm yoktu.
O yılı hiç
unutmuyorum çünkü unutmamam için çok uğraştı.
Bu hastane
olayından sonra yaklaşık 5 ay falan geçmişti ki bir gün klozetten kalkarken çığlıkla
kalakaldım ve yine bana acilin yolları bana göründü. Bu sefer de bel fıtığı yakama
yapışmıştı hem de ikinci kez.
8 yıl önce
ilk bel fıtığı ameliyatını olduğumdan beri beni zaman zaman yoklayan fıtık bu
kez fena bir hamle yapmıştı.
Bel fıtığı
durumunda ilk müdahale tabi ağrı kesici ve kas gevşeticiyi karıştırıp
enjeksiyon olarak hastaya uygulamak oluyor acilde. Benim alerjim olunca o iş
öyle kolay olmadı. Yalnızca bir parasetamol hapla yetinmek zorunda kaldım, o da
ağrıma etki etmiyordu.
Çekilen MR
sonucunda acilen ameliyat olmam konusunda, gittiğim tüm doktorlar mutabıktı.
İyi güzel
ameliyat olayım da ya narkoz, ya
ameliyat sonrası verilecek ağrı kesiciler tamamen iyileşmiş olan böbreklerimde
yine alerjik reaksiyona sebep olursa ne olacak.
Buna da çare
buldu tıp. Tıpta çareler tükenmiyor ne de olsa. Nefroloji bölümü olan bir
hastanede ameliyat edilmem gerekiyordu, acil bir müdahale edilmesi gereken bir
durum ortaya çıkarsa diye. Ama öyle bir durum oluşmadı.
Bile bile
lades deyip yattım yine o buz gibi ameliyat masasına.
Ameliyatım
çok iyi geçti ve ardından yalnızca parasetamol ağrı kesicilerle ağrılarıma
müdahale edildi. Bu konuda uzman olan doktorumun hakkını vermem lazım.
Benim duruma kalıcı bir çözüm arayışım işte bu ameliyat öncesi gerçekleşti. Yani ameliyat olacağım kesinleşip
doktor doktor gezip ameliyat tarihi alma sureci ki, yaklaşık bir aylık bir sure.
O sırada zayıflamaya karar verdim ve o zaman bana göre tüm bunların sebebi kilo
almış olmamdı.
Cerrah Paşa’da
tartıda kilom uç haneli rakamları gösteriyordu. Ameliyata girmeden önce ise iki
haneli rakamlara inmeyi başarsam da yine de sınırdaydım.
Ameliyat
için bekleme sürecimde bir diyetisyene gittim ve bazı kan tahlilleri için
dahiliyeye gönderdi. Yapılan tahlillerin ardından insülin direncim olduğunu ve
yediğim her şeyi vücudumun yağ olarak depoladığını öğrendim.
Peki ne
yapılacaktı?
"Hemen hapa
başlamayalım" dedi dahiliye uzmanı. Diyetle kırmaya çalışacağız deyip beni
tekrar diyetisyene pasladı. Zaten hap kelimesi bile bende artık alerji yaptığı
için mantıklı geldi.
Diyetisyen bana
glisemik indeks diyeti verdi. Bu esnada internetten bu diyeti sorgularken Prof. Canan
Karatay’dan haberdar oldum. Aslında çok medyatik bir doktormuş ama ben TV
seyretmediğim için kendisinden haberdar değildim. İlk olarak ekşi sözlükten
okudum hakkında yazılan yorumları.
Pek çok eleştiri
ve karalamanın yanında çok iyi sonuç alan insanların yorumları da vardı.
Bütün
kitaplarını internetten sipariş ettim ve 1 hafta içinde tamamını okudum. Artık
tek yaptığım kitap okuyup internette araştırma yapmaktı. Diyetisyene bir kez daha
gittim ve ardından tamamen bırakıp kendi yol haritama göre ilerlemeye başladım.
Sonrasında Prof. Ahmet Aydın’ın kitapları ve her hafta eve gelen kitap
kargolarıyla bu alanda Türkçeye çevrilmiş GAPS dahil pek çok yayını alıp okudum.
Sanki yıllarca aç kalmış ve yemeğe kavuşmuş bir fakir gibiydim. Bilgiye ve
okumaya doymaksızın tüm zamanımı okumaya adamıştım.
Kitaplar
alıp okuyor, okuduklarımı nette araştırıyordum.
Her bir
kitap ufkumu daha çok açıyor, beni zincirleme olarak ilerletip yeni kitaplara
ve araştırmalara yönlendiriyordu.
Diyetisyenin
verdiği diyeti 20 gün kadar yaptıktan sonra Canan Karatay diyetine geçmiştim.
Ardından Prof. Ahmet Aydın’ın Taş Devri diyetini de devreye soktum ve GAPS
kitabıyla birlikte hayatıma fermente besinler girdi.
Probiyotiklerin
önemini anladıkça daha bir şevkle araştırmaya başladım bu konuyu. Ve beslenmeme
hemen ekledim.
Mutfağımda
artık her bir köşede başka bir gıda fermantasyonu vardı. Bir köşede kefir,
diğer köşede probiyotik turşular, yoğurt, kombu çayı, fermente baklagiller,
ekşi maya, çeşit çeşit sirkeler vs.
Mutfak değil
laboratuvar olmuştu adeta.
Ardından
temizlikte kimyasal deterjanların yerine geçebilecek ürün arayışlarım başladı.
Artık
beslenmenin yalnızca yediklerimiz değil cildimize sürdüğümüz ve soluduğumuz her
şeyi kapsadığını biliyordum. Cilde sürülen her şeyin büyük bir kısmı deri
tarafından emilerek kana karışırken soluduğumuz deterjanlar yine direk iç
organlarımıza ulaşıyordu. Detaylı araştırmalardan sonra bazı şeyleri evde
kendim yapmaya karar verdim.
Fermente Mutfağım sabunları çıktı önce ortaya. Yenilebilir Hindistan cevizi yağı kakao yağı
gibi oldukça değerli bitkisel yağ karışımları ve Antakya’dan gelen soğuk sıkım
zeytinyağıyla yaptığım sabunlar evde büyük beğeni topladı. Banyoda ne kadar
şampuan, saç kremi, duş jeli varsa çöpe attık.
İkinci
ürünüm kremimdi. Kremimi daha sonra biraz daha geliştirdim probiyotik krem
oldu. Krem artık evdeki tek cilt urunu
olmuştu. Kuruyan, çatlayan cilde uyguladığımız, ağrıyan sızlayan bölgeye masaj
yaptığımız yaraya bereye sürdüğümüz ve hepsi için bize yeten evdeki cilde sürülen
tek malzeme oldu.
Diş macunu
çöpe atınca önce yoğun karbonatlı bir karışım denedim. Nette konu ile ilgili
pek çok tarif vardı. Diş macununda birkaç denemem oldu ama istediğim sonucu bir
turlu alamıyordum. En sonunda Bentonit kille tanıştım ve şu an Fermente Mutfağım probiyotik diş macunu bu şekilde ortaya çıktı ve hem evde hem de
sipariş verenlerce beğenilerek tam not aldı.
Arap sabunu
denemelerim bu aşamada başladı ve hemen sonuca varmak o kadar kolay olmadı
çünkü hakkında yazılan doğru dürüst tek kelime bile bulamamıştım. Biraz deneme
yanılmayla Arap sabununda da mükemmel sonuca kısa surede ulaştım. Çok şaşkındım,
kendi yaptığım ürünlerin güzel sonuçlarını almak beni son derece mutlu etmişti.
Elma sirkemi
yapmaya başladığımda mutfak, banyo, temizlik vs her alanda kullanıyorduk. Daha
sonra temizlik ve dezenfekte işleri için limon sirkesini geliştirdim, elma
sirkem rahat etti.
Tarifleri
blogda yazıp yayınlamaya başladım.
Evde
kimyasallar hayatımızdan çıktıkça yerine ne koysam arayışıyla diş macunu,
roll-on, temizlik ürünleri tek tek oluşmaya başladı.
Her birisi
için önce araştırma yapıp, sonra bulduğum tarifleri deneyip kendi özgün
tariflerimi oluşturdum. Deneyip sonuç almadığım hiçbir urunun tarifini blogda
yayınlamadım.
Yukarıda
saydığım diyetler doğrultusunda karma bir beslenme şeklini benimsedim.
Sonrasında bu beslenmeye devam ettim ve verdiğim toplam ağırlık 30 kg ya
ulaştı. Kilo vermeye hala devam
ediyorum.
Hayatımdaki
en büyük gelişme ise artık migrenimin ve alerjimin tamamen iyileşmiş olması
oldu. Tabi bu kadarla da kalmadı yıllardır yaşadığım kronik depresyon, kronik
yorgunluk, mide ağrıları, reflü, şişkinlik, gaz ve yemek sonrası yaşanan ağırlık
hislerinin tamamı da bu beslenme değişikliğiyle bir süre sonra tamamen düzeldi.
İyileşme sürecim ilk uç ayda başladı ve
gözle görülür bir ilerleme oldu. İnsülin direncimin kırılması biraz zaman aldı
ama ilaç kullanmadan insülin direncini de zamanla yendim.
Yaklaşık iki
yıldır hayatımda hiçbir ilaç yok, buna ağrı kesici de dahil.
Şeker ve
basit karbonhidratı, tüm paketli gıdaları ve kimyasalları hayatımdan kademeli
değil bir günde çıkarttım.
Şekeri terk
ettikten çok kısa bir sure sonra damak tadımın değiştiğini daha doğrusu tat
reseptörlerinin açıldığını fark ettim. Bunu yalnızca ben değil evdeki herkes
duyumsadı. Artık sebzelerin içindeki şekerin tadını bile alır olmuştuk.
Eskiden
zeytinyağlıları pişirirken bile içine 1 kaşık şeker mutlaka atardım. Şimdi
şeker hayatımızdan çıktı ama zeytinyağlıların sebzeden gelen kendi tadı ve
şekeri varmış meğer bunu öğrendik. Sebzenin içindeki şekeri bile fark etmek insanı
başka bir boyuta taşıyor.
Pirinç,
patates gibi nişasta içeriği yoğun besinler mutfağımdan ilk günden atıldı.
Kendime ayrı, evdekilere ayrı yemek pişirmedim hiç. Herkes sağlıklı beslenmeye
başladı ve evde artık bazı kurallarımız vardı.
Marketten
alışveriş bitti bizim için. Eve her gün Türkiye'nin dört bir köşesindeki
üreticilerin ürünleri geliyordu. Marketten alınan çay, kahve, tuvalet kağıdı
gibi birkaç kalem urun dışında her şey dışarıdan gelmeye başladı.
Ben gelen
ürünleri işleyerek temizlik maddeleri ve diğer fermente besinleri, ekmekleri
yapıyordum. Bir taraftan da blogda tarif yazıyordum.
Hap
içemeyeceğim için çaresizce üzüldüğüm o günleri hatırladıkça “iyi ki de o
günler yaşanmış, yoksa bu günler yaşanmayacaktı” diyorum.
Fermente Mutfağımın oluşum sureci bu şekilde başlamış oldu.
Sonrasında
sizlerden talep oluşmaya başladı. “Bizim için de yapabilir misiniz” diye. İlk
zamanlar hobi gibi geliyordu. Blogda bazı tariflerin altına “benim için yap”
seçeneği ekledim.
Kendim ve
ailem için yaptıklarımı biraz daha fazla yaparak sizlerle paylaşmak çok yorucu
değildi.
Ancak talebe
bir sure sonra evde yetişemez oldum ve Fermente Mutfağım Atölyeye geçişim de bu
şekilde oldu.
Atölyede
yine sınırlı miktarda artizan üretime bu kez bir kaç personelle devam etmeye başladım.
Çok büyümek
gibi bir hedefim yoktu. Ham maddelerimiz pahalı, yaptığımız iş zaman alıcı ve
yorucu, el emeğiyle yetişebileceğimiz noktaya kadar yetişme derdindeydim.
Benim için
sen yap seçeneği ile hobi olarak başlayan Fermente Mutfağımın artık online bir
satış sitesi, reel bir üretim atölyesi var.
Bu
yolculuğun başından beri beni takip edip destekleyen pek çok takipçim var. Onlara
özellikle destek ve yönlendirmeleri için teşekkür etmek istiyorum.
Aramıza
sonradan katılanlar da var tabi ve her geçen gün de bu sayı artmakta. Fermente
mutfağım blog hep var olacak ve yeni tarifler her zaman eklenmeye devam edecek.
Fermente Mutfağımın baştan beri en önemli prensibi olan kendimizin tüketmediği hiçbir ürünün
siparişini almıyoruz ilkesi en büyük düsturumuz olarak kalacak.
Fermente Mutfağım özel beslenmeye yönelik ürünler sundu her zaman ve o şekilde kalacak.
Fermente Mutfağım sizlerden gelen taleplerle şekillendi hep. Yine bu talepler
doğrultusunda yalnızca kendi ürettiğim ürünler değil, alıp kullandığım ve
memnun kaldığım sağlıklı ürünler, kendi üretimimin ham maddesi olan ürünler de
var artık.
Yeni online
alışveriş yapabileceğiniz sitemizin açılmış olduğu bilgisini vermekle de gurur
duyuyorum.
Online sipariş için sitemizi ziyaret edebilirsiniz. https://www.fermentemutfagim.com/
o kötü günleriniz sizi bu güzel günlere ve bize ulaştırmış. enerjiniz hiç bitmesin. sevdiklerinizle sağlıklı nice günler dilerim
YanıtlaSilHikayenizi çok üzülerek okudum,bir taraftan da iyi sonuçlanmasına çok sevindim tabi.ben yaklaşık altı Aydın bloğunuzu takip ediyorum.emeklilik hayatımı şenlendirdiniz doğrusu.önce maya ve ekmek yaptım,yoğurt ve peynir yapmayı çok seviyorum.son olarak da limon sirkesine geçtim.çok teşekkür ediyorum yaydığınız ışık için,sevgiler
YanıtlaSilNe kadar güzel anlatmışsınız ferda hanım..benimde fibromiyelji rahatsızlıgım vardı, kas gevsetici ve agrı kesici olmadan tek bir günüm gecmiyordu.sonra bende canan karatay ve ahmet aydın'ın kitaplarıyla tanıştım.beslenme seklimi degistirdim.artık igne olmadan ilac almadan yasıyorum.bir cok kisiye tavsiye ettim bu beslenme seklini..annemin mesela diz agrıları gecti,bir arkadasımın tip2 diyabeti geçti..velhasıl sizin mutfagınızda tıpkı okudugum o muhtesem kitaplar gibi bir sifa kaynagı..iyi ki varsınız, iyi ki var fermenre mutfagım.
YanıtlaSilYürekden takdir ediyorum çalınmanı azmini ve vazgeçmeyişini benimde de sizinle örtüşen bir seyir defterim var hastalıkla başlayıp kimyasalsız yaşama geçiş serünenim başlayalı en büyük takipçinizim sevgiyle kolaylıklar diliyorum
YanıtlaSilOnca acıya rağmen pes etmemiş olduğunuz için çok şanslıyız.Dükkanımız hepimize hayırlı olsun.Kırmızı ve beyaz lahana turşularınız mükemmeldi.Diğer sağlıklı ürünlerden almak için sabırsızlanıyorum.Her şerde bir hayır varmış.İyi ki savaşçı ve hamarat bir ruhunuz var.Pes etmeyip bize de şifa veriyorsunuz.Yolunuz hep açık olsun.Sevgiyle kalın :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum her birinize.
YanıtlaSilSevgiler.
Hikayenizi okuyunca hem çok etkilendim, hem de üzüldüm Ferda Hanım.. Rabbim bir daha dert ve sıkıntı vermesin.. Ama her şeyde bir hayır vardır diye bir inancımız var ya, bunda da bir hayır olmuş, sizi hastalıklardan kurtarıp, sağlığa kavuşturmuş. Yoksa hastalıklarla ve ilaçlarla yaşamaya devam edecekmişsiniz. Çok şükür ki sizin gibi hayırlı bir insanı Rabbim sevdiklerine ve sevenlerine bağışlamış. Aslında bizler de kimyasal zehirlerle yaşadığımızı bilmemize rağmen, yapacak bir şey olmadığını zannederek hayatımıza bir sürü rahatsızlıklarla devam ediyorduk. Ama sizi tanıdıktan sonra biz de bir şeyler yapabileceğimize inandık sayenizde. En azından yapamadıklarımızı da sizden alabileceğiz artık.. Sizi Allah'a emanet ediyoruz.. Hep sağlık ve mutlulukla kalın..
YanıtlaSilSizler de.
SilSevgiler.
Tariflerinizi uzun süredir beğenerek izliyorum. Bolgun başlangıç hikayesi, hatıralarınız o tariflerin değerini artırdı. Zorlu bir yaşamın meyvesiymişler meğer. Zahmetsiz rahmet olmazmış derler ya, öyle... Bir kez daha saygı duydum, ilham aldım. Yaşam şevkinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Kaleminize, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSevgiler.
Silbende koah hastasıyım 1 tane voltaren 50 içmiştim 30 dakika sonra nefessiz hastaneye götürdüler sabaha kadar oksijen verdiler
YanıtlaSilSize de çok geçmiş olsun.
SilHarikasınız Ferda Hanım, çok şükür sağlığınıza kavuşurken başka insanların da daha sağlıklı olmasına yardım ediyorsunuz bu çok güzel bir şey, sizi tebrik ederim ve kendi adıma çok teşekkür ederim bunları bizimle paylaştığınız için, sevgiler, sağlıklı, mutlu günler dilerim.
YanıtlaSilGerçekten takdir edilecek, örnek alınacak bir hayatınız var.Ben sizi yeni tanıyorum.Birkaç senedir fermantasyon ile ilgileniyorum, bilhassa ekşi maya ve onunla Balıkesir Dursunbeyden getirttiğim su değirmeni unlarıyla ekmek denemeleri yapıyorum.Bir hafta önce sizden tam çavdar ekmeği ve üzüm sirkesi aldım.Bir yerine iki ekmek geldi, biri cevizli diğeri sadeydi, yanınada kusura bakmayın unutulmuş notu ile biraz ceviz konulmuştu .Ekmekleri kestiğimde cevizli olanın tam kabaramadığı ve pişkin olmadığını gördüm , diğeri ise şahaneydi .Herhalde cevizler kabarma sürecini bozmuştu.Üzüm sirkesine gelince, oda harikaydı.Bugün tekrar sipariş vermek istedim ancak tükenmiş görünüyor , yerine alabileceğim başka bir sirke çeşidi varmı? İyi günler dileğiyle cevabınızı bekliyorum.Leyla kayıhan
YanıtlaSilMerhaba
SilAfiyet olsun. Beğenmenize çok sevindim.
Üzüm sirkemiz şu an için yok. Elma sirkemiz 15 güne kadar süzülerek stoğa girecektir.
hikayenizi okudum ve büyülendim, ne kadar akıcı bir dille anlatmışsınız. Kendinizi ve ailenizi ve dahi blog takipçilerini sağlıklı ürünlerle buluşturduğunuz için sizi tebrik ederim...
SilHerkes sanırım kendi hikayesinden sonra blog oluşturuyor:) Bende beyin ameliyatı olduktan sonra blogumu oluşturdum.Öncelikle çok geçmiş olsun. Bende kendi yaşadıklarım sonrasında bir yazı yazdım. Sizinle paylaşıyorum. Sevgiler.
YanıtlaSilhttp://www.kurumsalevhanimi.com/2016/02/siz-hic-beyin-ameliyat-oldunuz-mu.html?m=1
“Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir.”
Silifadesine katılıyor ve de ilaveten
"eğer bir şey olmuyorsa;başka bir şey olacağından dır"
diyorum...!...:-)
Tesadufen buldugum blogunuzda birkac tarifinizi denedikten sonra hikayenizi okudum, gercekten cok etkilendim. Oncelikle yasadiginiz o kotu gunler icin cok uzgunum ama sizi kendinize ve bize kazandirmis. Sizin gibi insanlarin olmasi ne kadar guzel bildigini paylasan. Amerika'da yasiyorum, bilgileriniz taaa buralara kadar ulasiyor. Tum paylasimlariniz icin cok ama cok tesekkurler, saglikli ve basarili gunler dilerim.
YanıtlaSilMerhabalar ben de migren ve alerjik astım var bunlar için ayrı özel tarifleriniz var mı
YanıtlaSilmerhaba ben fermente mutfağına yeni katıldım bende haşimato ve hipo tiroit hastasıyım sizin geçmiş hikayenizi okudum hemen hemen aynı hastalıklar beni de dönüşümlü olarak yokluyor sosyal hiçbir aktivitem kalmadı işe gidip çalışamaz oldum 34 yaşımda başlayan rahatsızlıklarım 43 yaşıma gelenedek şiddetlenerek devam ediyor sürekli bağışıklığımı arttırmak ve ağrılarımı bitkinliğime daha sayamayacağım bir çok rahatsızlığımı dindirmek için kendi başıma savaş veriyorum okuyup araştırıyorum malum haşimatonun tıp ben tedavisi yok sizi takip edeceğim inşallah allerjilerimden bende kurtulurum sevgiler.
YanıtlaSilMerhabalar.Doğal sebze-meyve alışverişinizi nereden,nasıl yapıyorsunuz?Pazardan alışveriş yapmak bir çözüm değil.Çünkü üreticler GDO'suz tohum kullansa bile tarım ilaçları ve hormon ikilisi kol kola bekliyor bizi.Lütfen ışık tutun
YanıtlaSilOrganik sertifikalı sebze meyve alabilirsiniz ya da iyi tarım sertifikalı ürünler zirai ilaç kalıntısı barındırmaz.
SilHer şer de bir hayır var. Takip etmeye başlıcam inşallah uygulıcam. Hipotroidim çok rahatsız ediyor
YanıtlaSilEtrafımızı hormonlu, rafine ,genetiği değitirilmiş gıdalar sarmışken sizi bulduğum için şükrediyorum. Daha çok farkındalık yaratmalıyız tarıma ve çiftçimize ve sizin gibi üreticilere destek olmalıyız . sevgiyle
YanıtlaSilHarikasınız. Hikayenizi ve bilgilerinizi paylaştığınız için çok teşekkürler.
YanıtlaSilTam bir "Nereden nereye?" hikayesi olmuş. Sizi tanımak bana da çok şey kattı. Değiştirmem ve üretmem gereken çok şey var. İyi ki varsınız. Allah kalan ömrünüzü geçen ömrünüzden hayırlı eylesin.
YanıtlaSilTam bir "Nereden nereye?" hikayesi olmuş. Sizi tanımak bana da çok şey kattı. Değiştirmem ve üretmem gereken çok şey var. İyi ki varsınız. Allah kalan ömrünüzü geçen ömrünüzden hayırlı eylesin.
YanıtlaSil